Ben ile Sen
Seni tanımlayabilmek için önce beni bilmem gerek.
Ben kendimi bilmedikçe seni tanıyamam ki.
O nedenle daima önce ben diyebilmek gerek.
Sen de gördüklerimin de ben olduğunu idrak etmek gerek.
Düşünce ve fikirlerin keskin hatlarına hapsolmuş benlik algısı ile vedalaşıp, varlığın engin denizinde yiterken, gerçek farkındalığın sırrını açığa çıkarır. “Sen” dediğim her değer, içinde “ben”i gizler ve “ben” dediğim her değer, içinde “sen”i saklar. Bu tümce, derin bir felsefi anlamı yansıtır.
Farkındalık yolculuğunun başlangıcı. Sana bakarken içe dönüş, kendi benliğimin yansımasıyla buluşma anıdır. “Sen” dediğim her değer, benim gözlerimizin aynasında kendini görürken, “ben” dediğim her değer, karşı tarafın yüzünde bana beni yansıtır. İşte bu farkındalık, benim varoluşsal gerçeğime muhteşem bir yolculuktur.
Her sözcükle, her harfi bir öyküye dönüşen bu tümce, derin bir anlama sahiptir. Her harfinde düşüncelerin dansı, duyguların müziği vardır. Sanki sözcükler, kendini ifade etmek için bir araya gelir ve iç içe geçer. Bu sözcükler, zihnin karmaşık dehlizlerinde gezerken, bir yolculuğun kapılarını aralar.
Bu tümce, farkındalığın uyanışını ifade etme çabası değil midir? İçsel keşiflerin, bir diğerine dokunan hayatlara dönüşmesidir. “Sen” ve “ben”, farklılıkların ötesinde birbirimize sarılırken, ayrılığın yanılsamasını anlarız. Gerçek benlik, her birimizde yankılanırken, evrenin dokusunda anlam bulur mu bilinmez.
Bu sözcükler, ifade edilme gayretlerinin büyülü dünyasında gezerken, her biri derin anlamlara sahiptir. Zihnimizin kıvrımlarında yol alırken, benlik algısının oyununda perdeler aralanır. “Sen” ve “ben” birbirimize uzanırken, iç içe geçen evrensel bir ilmeğin parçası oluruz.
Bu anlatım, bir çağrıdır. Farkındalıkla kucaklaşma, kendi varlığımızın derinliklerine duyulan hasretin ifadesidir. Sözcüklerin anlamına tutunarak, evrenin gizemli düzeninde kaybolmaktır. Burada her sözcük diğer sözcükle, içsel bir aydınlanma çağrısı yapar ve kendimizi keşfetme yolunda bize yoldaşlık eder.
İşte bu tümce, bir farkındalık çağrısıdır. İdrak ile ortaya çıkan bir anlatı, felsefi bir düşünce ve derin bir kavrayışı birleştirir. “Sen” ve “ben” ayrılığının ötesinde, birlikte yolculuğa çıkarız ve gerçek benliğin sırrını keşfederiz.