DEBATE Nedir?
Öncelikle dili ile gurur duyan biri olarak, Türkçe sözcüklerden bir araya getirerek oluşturduğum bir isimdir. DEBATE – Derin Bilinçaltı Temizlik.
Bireysel çalışmalarıma verdiğim ad. 22 yıl içinde (1994 yılından beri) derlenmiş bir çok yol, yordam, yöntem, usül, oyun, yaklaşım ve bakış açısından oluşur. Bireyin kendisine hizmet etmeyen düşünce yapıları ve davranış kalıplarından kurtulmasına yardım eder. Bu derlemeyi öğrenmek için gerekli sabrı göstermeyi arzu eden çok az sayıda insan ile karşılaştım ve hepsi ile de öğrendiklerimi paylaşmak fikrinden çok heyecan duydum. Henüz bu süreci kimse ile tamamlayamadık. Kolay değil ama ben yine de umudumu koruyorum. Bir gün biri ya da birileri gelecek ve bunun hepsini senden öğrenmek istiyorum diyecek. Sonuna kadar da, öğrenmeye devam ettiklermi bir bayrak yarışçısı gibi benden alıp daha ilerilere taşıyacaklar.
NLP – Neuro Linguistic Programming. Richard Bandler’dan şahsen öğrenme şansı yakaladığım bir alet çantası. Yıllar süren analizler, değerlendirmeler, süreçler ve tedavileri kapsamayan, insanlara yaşamlarını değiştirip, kendi istedikleri yöne çevirmelerini sağlayan muhteşem yollar içerir. Defalarca ve farklı zaman dilimlerinde bu dahi denebilecek adamı izlemek ve onun tarafından gözlenmek ve değerlendirilmek onuruna eriştim. Tabii ki karşılaşma ve birlikte çalışmalar benim hayatımda da mucizevi değişimler yarattı. DEBATE dediğim derlemenin ana bölümlerinden biridir NLP.
NLP denen alet çantası ile bir çok dönüşüm yaşarken diğer taraftan bilincimin bilmediğim kısımlarına ulaşabilmenin yollarını da öğrenmek istedim. Bu arayış benim Marlboro denen küçük bir köye götürdü. Kocaman bir organizasyon ile hazırlanmış Hipnoz eğitmeni sertifika programına orada katıldım. Dünyanın sayısız üstadı ile yüz yüze iletişim şansını burada yakaladım. Hipnoz, filmlerdeki ve sahnelerdeki anlatım tarzı yüzünden bir çok insanın olduğundan çok farklı algıladığı zihinsel bir durum. Sanılanın ve adının kökeninin aksine bir uyanış hali için yapılan çalışmalardır.
Her şey bir enerjidir. Enerji titreşimdir. O halde konumuz insan ve çevresi ile etkileşimi olduğu için öncelikle titreşimi ve sonra da bu titreşimlerin yarattığı farklı enerjileri tanımalıyız. İnsanın enerji ile çalışabilmesi için de önce kendi enerjisini tanıması gerekir. Bireysel enerjimizi etkileyen düşünce, duygu ve algıladıklarımızın etkilediği titreşimlere çocuksu bir merak ile yaklaşmalıyız.
Aslında insanın etrafında olana uyumu demek olan sağlık sevginin güzel oluşumudur. İnsanın doğal hali sağlıktır. Sağlığı bozmak sağlıklı olmaktan çok daha zordur ve bizler bunu başarabilecek kadar güçlüyüz.
Carl Gustav Jung İsviçreli bir papazın oğludur. Doktorasını 1902 yılında tamamladı. Konu okült (gizli, görünmeyen) fenomenler (etkiler) ve onların Psikoloji ve Patolojiyle bağlantıları idi. Jung’a göre kompleks, ayrı bir kişilik olarak ortaya çıkar; kendi kendine işler ve çoğunlukla bilinç isteklerimizle taban tabana zıt bir yönde gider. Bu kompleksi hastanın uydurduğunu düşünenler için Jung şöyle der: “Komplekslerin, önemli ölçüde özerkliğe sahip olduğu, ‘hayali’ olduğu düşünülen acıların da, meşruları kadar acı verdiği hastalık korkusunun, hastanın kendisi, doktoru ve toplum geneli tek bir ağızdan bunun ‘hayal ürünü’ olduğunu iddia etse bile en ufak bir yok olma eğilimi göstermediği kesinlikle ortaya çıkmıştır.”
Bugün 32 yaşında gencecik bir kadın geldi, oturdu karşıma. Bu kadın hem yüzüne, hem de boynuna darbeler almıştı. Yıkılan moralini toparlamanın yanı sıra oğlunu koruyabilmek adına insanüstü diyebileceğimiz hayatını anlattı. Öğrenmeye çok açıktı. Mutlu ve huzurlu olmak konusun da tüm ümitlerini yitirmişti. Durumu katlanabilir kılmak için yardım almak ya da belki kendi hataları konusunda bilgi almak istiyordu. Boynunda kızarıklıklar, yüzünde morluk ve şişlikler vardı. Kendisinden izin almadığım için ismini ve yaşadığı şehri burada vermeyeceğim. İlk söylediği şey “Çok darbe aldım ve bu da benim kendime olan güvenimi kaybettirdi bana” oldu. Özgüven istiyorum diyordu. Mutlu olmayı istiyorum diyordu. Kendime yetemiyorum. Hep birilerine ihtiyaç duyuyorum. Her zaman yanlış insanları seçiyorum. Çalışamıyorum. Para kazanamıyorum. Bu da beni başkalarına muhtaç bırakıyor diyordu. “10” üzerinden kendine yeterliliğe “0”, özgüvenine ise “2” veriyordu. DEBATE yi ve beni annesinden duymuştu. Çocukluğundan beri kendisini döven annesini affetmek için çok çalışmalar yapmıştı. Psikiyatriste gitmişti. Gitmeye devam ediyordu. Yıllardır ilaç kullanıyordu fakat hiç bir şey düzelmiyor hatta kötüye gidiyordu. Kendisine birileri bipolar, birileri borderline teşhisi koymuştu. Adını doğru dürüst söyleyemediği bir başka çalışmada ki burada elektronik cihazlar kullanılmıştı, “sende depresyon yok, sen obsesifsin” denmişti. Bunun ne anlama geldiğini sorduğumda bilmediğini gösterir bir jest yaparak, omuzlarını yukarı kaldırdı. Benden ve DEBATE’den ne beklediğini sorduğumda ise, bana; “ruhumda yanan alevi söndürür müsünüz?” demişti. 90 dakikaya yaklaşan bir süre çalıştık. Çıkarken kendisine yeterli hissediyordu. Kafasına koyduğu herşeyi yapacak kadar güvendiğini gözlerinden görebiliyordum. İstemediği hiç bir kimsenin onun şahsi alanına girmesine nasıl izin vermeyebileceğini biliyordu artık. Affetmek denen süreçten gerçekte nasıl bir fayda sağlayabileceğini uzun uzun konuştuk. Bir daha ki görüşmemizde onun üstün tuttuğu zihinsel kalıp ve yorumlardan özgürleşmiş olarak göreceğim onu. Yaşamını yönetebilecek gücün farkında artık. Algılarını gözden geçirdik birlikte. Kendisini nasıl gördüğünü açıklığa kavuşturduk. Başkalarının onu nasıl gördüğü konusundaki kalıplarını kaldırıp attık. Anne ve babayı affetmeye çalışmak yerine kendin memnun birey olmanın anlamını birlikte belirledik.
24 yaşındaydı. Yakışıklı, sırım gibi bir delikanlı. Uzun saçlar arkada at kuyruğu yapılmış. Pırıl pırıl bir yüz ve derin anlamlar taşıyan gözler. Boyu benden uzundu. Oldukça kibar bir delikanlı idi. “Abi, benim derdim ciddi” dedi. “Akşam saatlerce yatamıyorum. Sabah evden çıkamıyorum. Evden işe gelemiyorum” “Ocağı ya da elektrikleri kapatmak çok zamanımı alıyor” Ben “anlamadım” dedim. “Abi, ben bir elektrik anahtarını kapatırım. Sonra geri çekilirim. çok hızlıca ve sıfıra kadar sayarım”,”Ardından besmelemi çeker ve yeniden açıp, kapatırım” derken bir yandan da fiziksel olarak gösteriyordu. Bu kadarla da kalamıyordu. Kapı kolları, anahtarlar, kilitler, ocaklar, ütüler, kapılar, aklınıza gelen evde kullandığınız hemen her şey ile böyle bir ilişkisi vardı. O anlatırken ben bir yandan düşünüyordum. Nasıl yardım edilebilir? Devam etti. Evden çıktığında azap bitmiyordu. Yolda kafasına takılan bir çizgiye iki ayağı ile aynı anda basması gerekiyordu. Bu çizgilerin hiç bir ortak özelliği de olması gerekmiyordu. Bu bazan bir kaldırım kenarında iki kaldırım taşının arasındaki boşluk bazan da yoldaki bir çatlak olabiliyordu. Kendisini engelleyebildiğini bazan takılmadan geçebildiğini anlattı bana ama “ondan sonra bütün gün onu aklımdan çıkaramıyorum” dedi. Yaklaşık iki saat kadar birlikte bundan sonra yaşamında önceden var olan alışkanlığı nasıl yeniden düzenleyeceğini hem konuştuk hem de aklımıza gelen çevremizdeki her ayrıntıyı bire bir yaparak iyice kafamıza oturttuk. Artık eski düşünce ve davranış kalıpları yerine yenileri vardı. İşe yarayacaklarından emin değildim. Ertesi gün sosyal medya üzerinden attığı mesajda; Abi çok teşekkür ederim. Evden 5 dakikada çıktım” diyordu.
Denizde buldum bugün. 2 arkadaşım kulağa benzetti. Ben “bu benim işim” dedim. Ben insanlara kulak veriyorum.
Kimsenin dinlemediği gibi dinliyorum onları.
Kimsenin, hatta kendilerinin bile dile getirmediklerini, düşünmediklerini duyuyorum.
O kadar iyi oldum ki bu işte. Ne duyduğumu geri söyledigimde insanların ağzı açık kalıyor .
Bu da yaptığımı cok iyi yapıyor olmamın sebeplerinden yalnızca biri ama önemlilerinden biri..