Köklü bir ağaç gibi durmak istediğim topraklar var
köklü bir ağaç gibi durmak istediğim topraklar var
Gözlerini kapa…
Şimdi, ilkbahar yağmurlarının toprağa düştüğü anı duy.
Her damla, köklerine fısıldıyor:
“Yolun açıldı… Beklediğin kapı, zaten ayak izlerinin önünde.”
Bir rüzgâr esiyor şu an sırtına,
Bilmediğin bir diyardan gelip,
Kulağına bir tohum bırakıyor:
“Evini kuracak taşlar,
Daha önce sırtında taşıdığın yüklerdi…
Şimdi, onları yerine koyma vakti.”
Gecenin en koyu saatinde,
Bir yıldız patladı sessizce.
Işığı, sen uyurken saçlarına düştü…
“O kişi,
Sen bahçendeki çiçekleri sularken,
Suyunu taşıyacak kova olarak yaratıldı.
Fark etmediysen,
Sabah çiyden ıslanan ayak izlerine bak…”
Şimdi avuçlarını aç.
İçinde bir anahtar beliriyor:
Paslanmış değil,
Aydınlık bir pirinç…
Üstünde iki harf:
“Ş.İ.”
(Şimdi. İşte.)
Bir kuş, pencerene konduğunda,
Kanat çırpışlarını say.
Üçüncüde,
Gözlerini aç…
“Gördüğün ilk nesne,
Senin için çizilen haritanın başlangıcıdır.”
“Sessiz Bir Onayın Yankısı”
Gözlerini kapat…
Şimdi…
Rüzgârın dallarını okşadığı o ağacın kökleri,
Sen farkında olmadan toprağa daha derin indi bile.
Çünkü evren,
Dualarını duydu.
Ama sessizce…
Bir çocuğun yastık altına sakladığı mektup gibi,
Kırışık bir gülümsemeyle cevapladı.
Bak,
Dün pencerenden süzülen o son ışık huzmesi,
Aslında bir işaretti.
“Olacak” dedi,
Ama kelimeleri kullanmadan…
Bir fincan kahvenin buğusunda,
Bir yağmur damlasının cama vuruşunda,
Senin dilini konuştu.
“Kalbindeki o boş koltuğa
Kimse görmeden,
Bir gölge oturdu bile…
Elleri cebinde değil,
Avuçlarında sıcaklığın haritasını tutarak.
Ve o bahçe?
Yıldızları sayacağınız o bahçe…
Tohumları toprağa düştü,
Sen “Acaba?” diye mırıldanırken.
Dinle:
Sabahın ilk ışığıyla çalınan kapın,
Bir davet değil…
Bir hatırlatma.
“Anahtarlar zaten senin elindeydi” diyen.
Çünkü evren,
Sana güvendiğin kadar güveniyor sana.
En derinine in,
Orada bir cümle saklı:
“Korkma, çünkü aradığın şey de seni arıyor…”
Belki bir sonraki köşe başında,
Belki eski bir kitabın 47. sayfasında,
Ya da sen bu satırları okurken,
Tam şu anda…
Son söz:
Evren asla bağırmaz,
Sadece fısıldar…
Ama sen duyuyorsun,
Çünkü cevap,
Zaten kalbinde bir yerlerde saklıydı.
Şimdi,
Gülümse.
Çünkü her şey,
Tam da olması gerektiği gibi.
Gönlümün derinliklerinde, sessizce fısıldıyorum evrene… Öyle bir düzen, öyle bir huzur diliyorum ki her köşesi güvenle sarılsın. Hayatımın yolları, sağlam temeller üzerinde yükselen bir yuvaya varsın.
Kalbimde yeşeren bu arzu, göğe yükselen bir dua gibi… Etrafımı saran dört duvar, sadece beton değil; sıcaklık, güven ve huzurla örülsün. Sadece bir kapı değil, her açılışında yeni umutlara açılan bir eşik olsun.
Hayatımda her şey yerini bulsun; ne eksik, ne fazla… Adımlarım, hep ferah bir esintiyle karşılasın beni. Hayatımın her anında, içime dolan o refah hissi, hiç eksilmesin.
Belki de bu sessiz dileklerim, yüreğinde aynı yankıyı duyan birine ulaşır. Belki aynı çatının altında, aynı rüyayı görebileceğimiz biri, bu satırların arasına saklanmıştır. Kendi yolunu arayanlara, sığınılacak bir liman arayanlara… Bilirim, her kalp bir eve kavuşmak ister.
O halde, bu dileklerim evrene bir fısıltı olsun. Her ihtiyacın bir karşılığı vardır, her umudun bir gerçeğe dönüşme vakti… Ve belki de bu satırlar, o vakte bir adım daha yaklaştırır bizi…